İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Bir Ulusun Hafızasında Sonsuzluk: Atatürk’ü Anmak, Anlamak ve Yaşatmak Üzerine Notlar

“Büyük ölülere matem gerekmez, fikirlerine bağlılık gerekir.”

Mustafa Kemal ATATÜRK

Bazı yaşamlar bir ulusun hafızasında sonsuzluk kazanırlar. Büyük Ata’nın ardından geçen on yıllar, onun varlığını eksiltmemiş, aksine fikirlerini toplumsal belleğin en canlı alanına yerleştirmiştir. Bu nedenle 10 Kasım yalnızca bir yas günü değil aynı zamanda düşüncenin, vicdanın ve bilincin tazelenme günüdür. Çünkü Mustafa Kemal’i anmak, onu anlamadan mümkün değildir. Anlamak ise çağını aşan bir düşünce sistemini yeniden okumayı gerektirir.

Mustafa Kemal’i yalnızca askeri zaferlerle ya da siyasal başarılarla tanımlamak, onun bıraktığı düşünsel mirası gözden kaçırmayı ifade eder. O, bir ulusun yeniden doğuşunu planlayan bir devlet adamı olduğu kadar, toplumsal dönüşümün yasalarını sezebilen bir düşünürdür. Sosyolojik bir bakışla değerlendirildiğinde Mustafa Kemal, modernleşmenin yalnız öznesi değil, aynı zamanda kuramcısıdır. Zamanın ruhunu okuma, toplumsal yapıyı dönüştürme ve bu dönüşümü kalıcı kılma iradesi onu yalnızca bir lider değil, bir düşünce sisteminin taşıyıcısı haline getirmiştir.

Bu düşünsel yönüyle Mustafa Kemal, yaşadığı çağın çok ötesinde bir kavrayışa sahip olduğunu söylemek mümkündür. Çünkü kendisi, toplumların değişim hızını, sanayi devrimi sonrası dönüşen dünya düzenini ve modern bireyin doğuşunu sezmiştir. Bu yüzden “akıl” ve “bilim” onun siyasal ve toplumsal projesinin merkezinde yer almaktadır. Mustafa Kemal’in şu sözü aslında bir çağın değil, tüm çağları yansıtan bir ayna görevi görür:

“Beni benimsemek isteyenler, (…) akıl ve bilimin rehberliğini kabul ederlerse, manevi mirasçılarım olurlar.”

Atatürk, Avrupa’da çoktan esmeye başlayan modernleşme ve sekülerleşme rüzgârlarının, er ya da geç tüm toplumları etkileyeceğini biliyordu. Bu farkındalık, onun yalnızca bir kurtarıcı değil, aynı zamanda tarihsel bir vizyoner olduğunu gösterir. Çünkü Atatürk için devrim, yalnızca siyasal bir yenilik değil, zihinsel bir özgürleşme biçimidir. “Bir zamanlar gelir, beni unutmak veya unutturmak isteyen gayretler belirebilir…” diye başlayan o ünlü sözleri, fikirlerinin geçiciliğe değil, tarihsel sürekliliğe yaslandığını kanıtlar niteliktedir.

“Bir zamanlar gelir, beni unutmak veya unutturmak isteyen gayretler belirebilir. (…) Fakat, ektiğimiz tohumlar o kadar özlü ve kuvvetlidirler ki bu fikirler, Hint’ten, Mısır’dan döner dolaşır gene gelir, verimli sonuçları kalpleri doldurur.”

Esasen Mustafa Kemal gerçekleştirdiği devrimin zamanın da gereği olarak kaçınılmaz ve kalıcı olduğunun farkındadır. Ancak aynı zamanda buna karşı duracak olan gerici ve emperyalist zihinle hareket eden yapıların da buna karşı mücadele edeceğini bilmekteydi. Bu nedenle matemden öte fikirlerinin yaşatılmasını arzulamıştır. Bu yön Mustafa Kemal’in politik karakterini ve zekasını yansıtmaktadır. 

Öte yandan akıl nosyonunu her ne kadar ön plana koysa da özel yaşamında bir o kadar da duygusaldır. Bunu bütün bir ömrünü yalnızca bir ulusun yaşamını devam ettirmesi için gözünü kırpmadan harcamasından anlamak mümkündür. Büyük Ata kendisini yalnızca kurtuluş, bağımsızlık ve çağdaş uygarlık seviyesinin de üstüne çıkmaya adamıştır. Onun karakterizasyonu tamamen özgürlüğe, baş eğmemeye ve var olan düzenin en iyisine ulaşmaya çalışmakla tarif edilebilir. Bunun için de bütün ömrü cephelerde geçmiş ve birçok hastalıkla mücadele ederken daima ilerlemiştir.

Bir kitle için liderin varlığı hayati bir öneme sahiptir. Nitekim lider, topluluğu mevcut koşulların ötesine taşıyarak daha ileri bir düzeye ulaştırmakla sorumludur. Bu olgu, yalnızca topluluklar için değil, uluslar açısından da geçerlidir. Liderler, bir ulusun hem öğreticisi hem de yön gösterici kurtarıcısı konumundadırlar. Dolayısıyla, tıpkı bir öğretmenin öğrencilerini eğitip onları daha yüksek bir bilinç ve yetkinlik düzeyine taşımaya çalışması gibi liderler de yurttaşlarını da aynı bilinçle yönlendirme görevini doğal olarak üstlenmelidirler.

Atatürk’ün liderliği, Weberyen anlamda karizmatik otoritenin ötesindedir. Onun karizması, bir şahsiyetten değil, bir fikrin sürekliliğinden doğar. Devrimlerini kişisel iktidarın değil, toplumsal bilinçlenmenin aracı olarak görmüştür. Bu yönüyle o, yalnızca bir ulusun değil, bir bilincin mimarıdır. Çünkü Cumhuriyet, “tebaadan yurttaşa” geçişin en somut ifadesidir. Yurttaşlık fikrinin merkezinde eşitlik, özgürlük ve rasyonel düşünce vardır. Bu anlamda Mustafa Kemal, bozkırın ortasında doğan bir güneşe benzer. 

Mustafa Kemal yalnızca iyi bir asker değil aynı zamanda dahiyane bir politikacıdır. Onun örgütlenme seviyesi, zamanı ve insanları okuyabilmesi, iktidar ve otorite mekanizmalarını aktif işletmesi, ikna kabiliyeti ve retoriği sosyal bilimler kitaplarında örnek lider olarak okutulmasını gerektirmektedir. Kaldı ki bu hususta yüzlerce kitap, makale, araştırma yazıları ve raporlar yazılmıştır.

Cumhuriyet devrimi, “kimsesizlerin kimsesi” olma yükümlülüğüyle, toplumsal yapının en derin katmanlarına dokunmuştur. Anadolu insanı artık kaderin değil, bilincin öznesidir. Kadınlar eğitimle, bireyler haklarla, toplum da özgürlükle tanışmıştır. Bu dönüşüm, yalnızca siyasal bir yapı değişikliği değil, kültürel bir yeniden doğuştur.

Atatürk’ün sanat ve kültür anlayışı da bu bütünlük içinde değerlendirilmelidir. Onun gözünde sanat, yalnızca estetik bir üretim değil, bir toplumun özgürlük kapasitesinin göstergesidir. “Sanatsız kalan bir milletin hayat damarlarından biri kopmuş demektir” derken, sanatı bir süs değil, varoluşun zorunlu bir parçası olarak görmüştür.

Bugün Atatürk’ü anmak, onu tarihsel bir figür olarak hatırlamaktan ibaret değildir. Asıl mesele, onun düşünce biçimini, akıl ve bilime dayalı yaşam felsefesini çağımıza tercüme edebilmektir. Çünkü Atatürk’ün en büyük mirası, değişen dünyaya rağmen geçerliliğini koruyan bir düşünce disiplinidir.

Bu anlamda, Mustafa Kemal Atatürk yalnızca bir dönemin lideri değil, çağları aşan bir düşünme biçiminin temsilcisidir. Onu anlamak, bir ideolojiden öte bir bilinç biçimini anlamaktır. Bu nedenle büyük ölülere gerçekten matem gerekmez. Onların fikirlerine sadakat, bir ulusun sonsuzluğa uzanan hafızasında yaşamaya devam etmelerinin tek yoludur.

İlk yorum yapan siz olun

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir