İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Demografi Kader midir? Bir toplumun Her Şeyi: Gelecek, Güç ve Gerçeklik

Demografi Kader midir?

“Demography is destiny – demografi kaderdir” sözü, pozitivizmin kurucusu Auguste Comte’a atfedilir. Comte bu sözüyle, bir devletin varlığını sürdürebilmesinde nüfusun hem nicelik hem de nitelik açısından belirleyici rol oynadığını vurgular. Bu yaklaşım, İbn Haldun’un “coğrafya kaderdir” görüşüne paralel biçimde, toplumsal ve siyasal yapıların arka planında belirleyici bir gerçeklik olarak nüfusa işaret eder. Comte’un bu iddiası; tarihte, günümüzde ve gelecekte devlet yapılanmaları üzerinde açıkça gözlemlenebilmektedir.

Bu çalışmada, öncelikle devlet ve nüfus arasındaki tarihsel ilişki ele alınacak, ardından Türkiye’nin değişen nüfus gerçekliği incelenecektir. Daha sonra, nüfusun dış politikadaki yansımaları Filistin örneği üzerinden analiz edilecek ve son olarak geleceğin devlet aklında demografik vizyonun neden vazgeçilmez olduğu tartışılacaktır.

Devlet ve Nüfus Arasındaki Tarihsel İlişki: İttihat ve Terakki’den Günümüze

Osmanlı İmparatorluğu’nun son döneminde, İttihat ve Terakki Cemiyeti (İTC), devletin bekasını sağlamak ve merkezi otoriteyi güçlendirmek amacıyla demografik yapıyı yeniden şekillendirmeye yönelmiştir. Bu dönemde Balkan Savaşları, Birinci Dünya Savaşı gibi büyük sarsıntıların etkisiyle nüfusun etnik ve dini kompozisyonu devlet aklına doğrudan konu olmuştur.

İTC’nin önde gelen isimleri olan Enver Paşa, Talat Paşa, Ziya Gökalp ve Mehmet Akif Ersoy, Anadolu’da nüfusun hem sayısal hem kültürel olarak güçlendirilmesi için çeşitli stratejik girişimlerde bulunmuşlardır. Bu kapsamda:

            •          Kadının toplumsal hayattaki rolü eğitim ve sosyal reformlarla artırılmış,

            •          Dil sadeleştirilerek eğitime erişim kolaylaştırılmış,

            •          Bu adımlarla eğitimli ve birlik duygusu yüksek bir nüfus hedeflenmiştir.

Bu politikalar sadece kısa vadeli değil, aynı zamanda Cumhuriyet dönemindeki reformların sosyolojik temelini atmıştır. Anadolu’da Türkleştirme, eğitim yoluyla toplumsal bütünleşme ve kadının topluma kazandırılması, modern Türkiye’nin ulus-devlet inşasında belirleyici olmuş; böylece Türkiye’de siyasi birliğin sağlanmasının önü açılmıştır.

İTC’nin demografi odaklı bu girişimleri, göç ve iskân politikalarıyla da desteklenmiştir. Balkanlardan gelen Müslüman nüfusun Anadolu’ya yerleştirilmesi, gayrimüslim nüfusun denge dışına alınması ve homojen bir nüfus kompozisyonu yaratılması temel hedeflerdendi. Böylece demografi, yalnızca bir nüfus sayımı meselesi değil, ideolojik bir mühendislik aracı haline gelmiştir.

Türkiye’de Değişen Nüfus Gerçekliği 

2. Dünya Savaşı sonrası ve NATO üyeliği ile yönünü Batı’ya çeviren, Avrupa Birliği’nin stratejik ortaklarından biri haline gelen Türkiye’de, 1960’lı yıllardan itibaren nüfus yapısında köklü değişiklikler yaşanmıştır. Köylerden kentlere göçle birlikte nüfusun mekânsal dağılımı, doğurganlık oranları ve aile yapısı önemli ölçüde dönüşmüştür. Kentleşme, kadınların eğitime ve iş gücüne katılımı, çocuk sayısında azalmaya ve ailelerin küçülmesine neden olmuştur.

2000’li yıllardan sonra doğurganlık oranı hızla düşmüş ve 2020’li yılların ortalarına gelindiğinde bu oran kritik eşik olan 2.1’in altına gerilemiştir. TÜİK’in 2024 verilerine göre Türkiye’de toplam doğurganlık oranı 1,51’e düşmüştür. Bu oran, nüfusun kendini yenileyemediğini göstermektedir. Bu durum sadece istatistiksel değil, aynı zamanda sosyal ve siyasal açıdan da ciddi bir alarmdır:

  • Genç nüfus oranı azalmaktadır,
  • Çalışabilir nüfus daralmakta,
  • Yaşlı bağımlılık oranı hızla artmaktadır.

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın 2025 yılını “Aile Yılı” ilan etmesi, devlet aklının demografi konusuna yeniden odaklandığının açık bir göstergesidir. Erdoğan, Beştepe’de düzenlenen bir programda yaptığı konuşmada şu ifadelere yer vermiştir:

“Evlilik oranlarının artırılması ve doğurganlık hızının yükseltilmesi amacıyla 2025 yılını ‘Aile Yılı’ ilan ettik. Bu kapsamda, aileleri destekleyecek yeni projeleri hayata geçiriyoruz.”

Bu projeler arasında:

  • İlk çocuk için tek seferlik 5.000 TL doğum yardımı,
  • İkinci çocuk için aylık 1.500 TL, üçüncü ve sonrası için aylık 5.000 TL destek,
  • Yeni evlenecek çiftlere 150.000 TL’lik faizsiz, 2 yıl geri ödemesiz evlilik kredisi,
  • Sosyal konut desteği,
  • Doğum izinlerinin artırılması gibi politikalar yer almaktadır.

Bu politikalar, Türkiye’nin gelecekteki demografik yapısını sürdürülebilir kılmayı, aile kurumunu güçlendirmeyi ve kadınların hem toplumsal hem de ekonomik hayatta daha aktif roller üstlenmesini amaçlamaktadır. Nihayetinde Türkiye’nin jeopolitik gücü, sosyal dayanıklılığı ve ekonomik üretkenliği, demografik temelde yeniden inşa edilmeye çalışılmaktadır.

Uluslararası Siyasette Demografinin Rolü: Filistin Örneği

Filistin meselesi, on yıllardır sadece askeri ya da diplomatik bir kriz olarak değil; aynı zamanda bir demografik mücadele olarak da varlığını sürdürmektedir. İsrail-Filistin çatışması çerçevesinde nüfus hem söylemde hem pratikte stratejik bir araç olarak kullanılmakta; toprak kadar, insan sayısı da uluslararası siyasetin belirleyici dinamiklerinden biri haline gelmektedir.

İsrail’in 1948’de kuruluşundan bu yana yürüttüğü politikalar, yalnızca toprak genişlemesine değil, aynı zamanda nüfus mühendisliğine de dayanmaktadır. Zira Filistin topraklarında Yahudi nüfusun sayıca üstün olması, İsrail için yalnızca bir kimlik meselesi değil, aynı zamanda meşruiyet ve devamlılık stratejisidir. Bu bağlamda İsrail, Doğu Kudüs’te, Batı Şeria’da ve diğer tartışmalı bölgelerde demografik dengeyi kendi lehine çevirmek için yıllardır sistematik politikalar yürütmektedir: Yahudi yerleşim birimleri inşa etmekte, Filistinlilerin yerlerinden edilmesini meşrulaştırmakta, aile birleşimlerine yönelik kısıtlamalar getirmekte ve doğum oranlarını siyasal söylemlere konu etmektedir.

Bu gerçekliğe karşılık, Filistin toplumu için doğurganlık bir tür “direniş aracı” haline gelmiştir. İsrail’in uyguladığı kısıtlayıcı ve ayrımcı politikalara karşı en etkili ve uzun vadeli stratejilerden biri olarak nüfusun korunması ve artırılması görülmektedir. Filistinli kadınların doğurganlık oranları uzun yıllar boyunca yüksek seyretmiş; bu durum, yalnızca sosyokültürel bir gelenek değil, aynı zamanda siyasal bir bilinçle ilişkilendirilmiştir. Nüfus artışı, Filistinli kimliğin korunması ve gelecekteki siyasi taleplerin sürdürülebilirliği açısından stratejik bir boyut kazanmıştır.

Ancak son yıllarda Gazze başta olmak üzere, ağır ekonomik kuşatma, yoksulluk, işsizlik, sağlık ve eğitim altyapısının yetersizliği gibi nedenlerle Filistin’de de doğurganlık oranlarında düşüş eğilimi gözlemlenmektedir. Buna rağmen, Filistin nüfusunun genel yapısı itibariyle Orta Doğu’nun en genç toplumu olmaya devam ettiği belirtilmektedir. Bu genç nüfus, yalnızca demografik bir veri değil, aynı zamanda gelecekteki politik ve diplomatik müzakerelerde masaya konabilecek önemli bir güç unsuru olarak değerlendirilmektedir.

Demografik yapı, artık sadece bir iç mesele değil; uluslararası siyasette pazarlık gücü, diplomatik baskı ve ulusal güvenlik stratejisi açısından kritik bir enstrüman olarak kullanılmaktadır. İsrail’in güvenlik politikalarından yerleşim planlarına kadar birçok uygulamasında, Filistinli nüfusun mekânsal ve sayısal dağılımı göz önünde bulundurulmaktadır. Aynı şekilde, Filistin tarafı da uluslararası kamuoyuna seslenirken nüfus verilerini, demografik baskıyı ve insani yoğunluğu vurgulayan söylemler üretmektedir.

Bu bağlamda Filistin örneği, bizlere gösteriyor ki, demografi günümüz uluslararası sisteminde salt bir istatistik değil, stratejik bir güçtür. Ve bu güç, sınırların ötesinde, bir milletin varlığını, taleplerini ve geleceğini şekillendirme kapasitesine sahiptir.

Geleceğin Devlet Aklı: Demografik Vizyonun Gerekliliği

“Demografi kaderdir” sözü, artık sadece teorik bir ifade değil; 21. yüzyılda devletlerin sürdürülebilirliği, kalkınması ve uluslararası sistemdeki konumlarını belirleyen temel parametrelerden biri hâline gelmiştir. Devlet aklının yeniden yapılanmasında nüfus yapısı artık ekonomi politikalarının da güvenlik stratejilerinin de hatta ulusal kimlik inşasının da temel eksenidir.

A. Türkiye’de Demografik Uyanış

Türkiye’de son yıllarda doğurganlık oranlarındaki keskin düşüş, devletin bu konuya stratejik düzeyde eğilmesine neden olmuştur. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın 2025 yılını “Aile Yılı” ilan etmesi, doğurganlık oranını artırmak için ekonomik teşviklerin devreye alınması, bu konuda yalnızca sosyal değil, aynı zamanda jeopolitik bir farkındalığın da geliştiğini göstermektedir. Türkiye, genç nüfusun sağlayacağı dinamizmle hem bölgesel hem küresel ölçekte etkinliğini artırmayı hedeflerken, mevcut eğilim bu potansiyelin zayıflamasına neden olmaktadır.

Ancak bu uyanış sadece Türkiye’ye özgü değildir. Demografik tehdit, küresel ölçekte birçok ülkenin uzun vadeli stratejik planlamalarını etkilemektedir.

B. Küresel Demografik Kriz ve Devlet Stratejileri

Çin: Ekonomik Dev İçindeki Demografik Kriz

2023 yılında Çin’in doğurganlık oranı 1,0’ın altına düştü. 1960’larda uygulanan “tek çocuk politikasının uzun vadeli etkileri, bugün ülkenin ekonomik büyüme potansiyelini tehdit ediyor. Üretim gücünün temeli olan genç işgücü azalmakta; yaşlı nüfusun bakım maliyetleri ise artmakta. Çin yönetimi, üç çocuk politikası ve sosyal teşvikler gibi çözümler üretmeye çalışsa da toplumsal yapı ve ekonomik kaygılar bu adımların etkisini sınırlandırıyor.

Güney Kore: Dünyanın En Düşük Doğurganlığı

Güney Kore 2024 itibariyle 0,72 doğurganlık oranıyla dünyada en düşük seviyede. Yüksek yaşam maliyetleri, uzun çalışma saatleri, eğitim rekabeti ve bireyselleşme, gençlerin evlilik ve çocuk sahibi olma konusundaki isteksizliğini artırıyor. Devlet milyarlarca dolarlık teşvik paketleri açıklasa da kültürel faktörler nüfus artışını engellemeye devam ediyor.

Almanya: Göçmen Politikalarıyla Krizi Yönetme Çabası

Almanya’nın ortalama yaşı 47,5’e ulaşmış durumda. 2030’a kadar 7 milyonluk iş gücü açığı öngörülüyor. Bu nedenle yüksek nitelikli göçmen alımı, entegrasyon politikaları ve kadın istihdamının artırılması gibi önlemler alınmakta. Demografi burada salt bir nüfus meselesi değil; aynı zamanda üretim, sosyal uyum ve kimlik tartışmalarını da içine alan çok katmanlı bir meseledir.

Rusya: Savaşın Demografik Bedeli

Rusya hem düşük doğurganlık oranı hem de savaş kaynaklı kayıplar nedeniyle ciddi bir nüfus daralmasıyla karşı karşıya. Ukrayna Savaşı’nda kaybedilen genç nüfus, uzun vadede sadece ekonomik değil, aynı zamanda askeri kapasite açısından da ciddi tehdit oluşturuyor. Putin yönetimi bu kaybı telafi edebilmek için doğum teşvikleri ve genç aile destek paketleri hazırlasa da sosyopolitik belirsizlikler bu süreci sekteye uğratmakta.

Japonya: Nüfusa Uyumlu Modernleşme Stratejisi

Japonya’nın nüfusu 2100’e kadar %40 oranında azalacak. Bu nedenle Japon devleti artık “nüfus artışı” değil, “azalan nüfusa uyum” stratejisine odaklanmış durumda. Kent planlaması, yaşlı dostu teknoloji sistemleri ve robotik çözümler, bu vizyonun bir parçası. Japonya örneği, demografik krizle başa çıkmanın sadece doğurganlığı artırmakla değil, aynı zamanda yapısal adaptasyonla da mümkün olduğunu gösteriyor.

C. Yeni Bir Devlet Aklı: Demografik Odağın Küresel Zorunluluğu

Bugün dünya genelinde devletler, ekonomik büyüme, askeri güç, toplumsal uyum ve ulusal kimliğin sürdürülebilirliğini sağlayabilmek için demografik dönüşümleri hem izlemekte hem de yönetmeye çalışmaktadır. Sadece doğurganlık oranı değil; göç, yaşlı bağımlılık oranı, kentleşme, kadınların eğitim seviyesi, çocuk bakım sistemleri ve gençlerin evlilik yaşları gibi birçok değişken artık doğrudan devlet politikalarının içeriğini belirlemektedir.

  • Geleceğin devlet aklı:
  • Veriye dayalı,
  • Toplumsal değerlerle uyumlu,
  • Küresel eğilimleri dikkate alan,
  • Yalnızca doğum teşviki değil; eğitim, ekonomi, sağlık ve şehircilik politikalarını entegre eden bir demografi anlayışı geliştirmek zorundadır. Aksi takdirde, nüfus daralması sadece bir istatistik değil, siyasi ve jeopolitik bir zayıflama nedeni olacaktır.

Sonuç 

Demografi, bir devletin kaderini belirleyen en temel dinamiklerden biri olarak karşımıza çıkmaktadır. Auguste Comte’un “Demography is destiny” sözü, nüfusun nicelik ve nitelik açısından devletin sürdürülebilirliği ve gücü üzerindeki belirleyici etkisini özlü bir biçimde ifade eder. Bu çalışma, Osmanlı’dan Cumhuriyet’e, Türkiye’nin günümüzdeki nüfus gerçekliğinden uluslararası örneklere kadar geniş bir perspektiften demografinin siyasal ve sosyal boyutlarını ortaya koymuştur.

Türkiye özelinde, tarih boyunca demografik yapının devlet aklında stratejik bir unsur olarak ele alındığı, Cumhuriyet’in kuruluşundan günümüze kadar devam eden bir süreç olduğu görülmüştür. Ancak son dönemde hızla düşen doğurganlık oranları ve genç nüfusun azalması, Türkiye’yi ciddi bir demografik uyanışa zorlamıştır. 2025’in “Aile Yılı” ilan edilmesi ve devlet teşvikleri, bu uyanışın somut göstergeleri olarak değerlendirilebilir.

Uluslararası siyasette ise Filistin örneği, nüfusun salt iç mesele olmaktan çıkarak uluslararası müzakere, baskı ve güç dengeleri açısından kritik bir stratejik enstrüman haline geldiğini göstermektedir. Benzer biçimde Çin, Güney Kore, Almanya, Rusya gibi ülkelerin demografik krizlerle yüzleşmeleri, nüfusun sadece sayısal büyüklük değil, aynı zamanda devletlerin iç ve dış politikalarında vazgeçilmez bir öncelik olduğunu ortaya koymaktadır.

Geleceğin devlet aklında demografik vizyonun vazgeçilmezliği, ekonomik kalkınmadan sosyal dayanışmaya, ulusal güvenlikten uluslararası konumlanmaya kadar tüm alanlarda etkisini hissettirecektir. Türkiye’nin ve diğer ülkelerin sürdürülebilir bir geleceğe ulaşabilmesi için demografik değişimleri doğru okumaları, bu alanda uzun vadeli ve bütüncül politikalar geliştirmeleri kaçınılmazdır.

Sonuç olarak, “demografi kaderdir” ifadesi, günümüz dünyasında daha da somutlaşmakta ve devletlerin stratejik planlamalarında merkezi bir kavrama dönüşmektedir. Bu nedenle demografi, yalnızca nüfus sayımı değil, bir devletin varoluş ve gelişim planlarının temel taşı olarak kabul edilmelidir.

Kaynakça 

https://dergipark.org.tr/tr/pub/igdirsosbilder/issue/82996/1389008?utm

https://belleten.gov.tr/tam-metin/242/tur?utm

https://www.fikriyat.com/galeri/tarih/osmanlida-kadinin-toplumdaki-ve-sosyal-hayattaki-yeri?utm

https://dergipark.org.tr/tr/pub/sutad/issue/17843/187092?utm

https://data.tuik.gov.tr/Bulten/Index?p=Dogum-Istatistikleri-2024-54196

https://www.tccb.gov.tr/haberler/410/156218/-aile-yapimizi-korumak-tahkim-etmek-hepimizin-gorevidir-

https://www.aa.com.tr/tr/ekonomi/10-soruda-aile-yili-desteklerinin-merak-edilenleri/3449958

https://dergipark.org.tr/tr/pub/troyacademy/issue/74587/1130042

https://populationtoday.com/tr/ps-palestine/?utm

https://tez.yok.gov.tr/UlusalTezMerkezi/TezGoster?key=G_oJ1rKE4SgJUkomyAKpR51B7C5KtxS8tcEpGZ-rLjGJnTwINEEFRLB052Yu-wsH

https://population.un.org/wpp

https://data.oecd.org/pop/fertility-rates.htm

https://www.aljazeera.com/news/2025/2/26/south-korea-birthrate-rises-for-the-first-time-in-nine-years?utm

https://www.infomigrants.net/en/post/46371/germany-looks-to-migrants-and-foreigners-to-fill-employment-opportunities?utm

https://www.reuters.com/world/europe/russias-birth-rate-slides-lowest-quarter-century-2024-2024-09-10/?utm

İlk yorum yapan siz olun

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir